Kamboçya her ne kadar Angkor Wat’ın ötesinde anlamlara sahip olsa da, ülkenin bayrağına bile simge olmuş bu antik yapılar, bizim Kamboçya’yı ziyaret etmek için yegane sebebimizdi. Dolayısıyla yazımızın konusu Angkor Wat etrafında şekillendirilmiş bir Siem Reap seyahati olacak, yani verdiğim bilgilerin bir kısmını Kamboçya’nın tamamı için yorumlamak yanlış olabilir.
O zaman en baştan, “Bir insan evde klimanın altında otururken, neden Kamboçya’ya gitmek üzere seyahate çıkar?” sorusuyla başlayalım. Sürecimiz, ilk Güneydoğu Asya seyahatimizi planlarken, yine minimum süreden maksimum verimi alabilmek adına Tuğçe’yi Tayland’ın yanına en yakışan ülkenin Kamboçya olduğuna ikna etmemle başladı.
Gitmeden Önce
Siem Reap, her ne kadar Kamboçya’nın en gelişmiş bölgesi olsa da, yüksek bir konfor arayışıyla yola çıkmanız seyahatiniz süresince hayal kırıklığı yaşamanıza sebep olabilir. Kamboçya seyahatini ilk etapta bir tatilden çok bir deneyim olarak göz önünde bulundurmakta fayda var. Ben, ne zaman “Bu bir deneyim”, diye pazarlanan bir şey görsem aklıma ödeyeceğim ücretin çok yüksek olacağı geldiği için, peşinen söylemeliyim ki, Kamboçya oldukça bütçe dostu bir yer.
Kamboçya Türk vatandaşlarından vize istiyor ancak bu vizeyi online alabileceğiniz gibi kapıda almanız da mümkün. Her ne kadar kapıda çok sıra olduğunu söyleyenler olsa da biz pek sıra beklemeden, uçaktan indiğimizde kapıda aldık. Seyahat ettiğimiz Mart 2024 itibariyle vize kişi başı 30 dolardı. Sadece dolar kabul edildiğini unutmayın ve sadece Kamboçya değil, kapıda usd karşılığında vize veren her ülkeye seyahatte olması gerektiği gibi, yanınızda muhakkak bozuk dolar götürün. Böylelikle para üstü polemiğinin önüne geçmiş olursunuz. Size verdikleri 2 adet kağıdı doldurarak 15 dakika içinde aldığınız vize sonrasında pasaport kontrolüne ilereleyebileceksiniz. Bu arada buradan başlayarak ülkenin tamamında eski dolarların kullanılmadığını unutmayın.
Kamboçya yakın tarihine göz atacak olursak, 1976-1979 yılları arasında devlet başkanlığı yapan Pol Pot, ülkenin geleceğinin ancak tarım üzerine kurulu olabileceği iddiasıyla milyonlarca kişiyi pirinç tarlalarında - daha sonra ölüm tarlaları olarak anılacak- çalışmaya zorlamış. Tarımsal sosyalizm hayali ile, okuma yazma bilmenin hatta gözlük takmanın bile tehlike sayıldığı bu karanlık dönemde Kamboçya’daki 7 milyonluk nufüsun yaklaşık 3 milyonunun katledildiği söylenmekte. Katliamlar, modern dünyanın pek ilgisini çekmediği için sayılar kesin bilinmese de Pol Pot’un hiç bir zaman yargılanmadığı ve 1998 yılında kalp krizi geçirerek öldüğü net olarak bilinmekte. Yani kuvvetle muhtemel sokakta gördüğünüz her insanın ailesinde bu yıllardan kalan acılar mevcut. Bu bilgileri kendinize saklamanızı ve konuyu Kamboçya’da açmamanızı öneririm.
Ne Zaman Gidelim?
Kamboçya iklimi de bir çok Asya ülkesi gibi kuru ve ıslak mevsimden oluşmakta. Kasım ile Nisan arasında kalan zamanda kuru mevsim yaşanırken, sıcaklıkların ortalaması 25-35 C arasında gezmekte. Dolayısıyla sizi hayata küstürecek yağmurlara yakalanmadan gezmek için tercihinizi bu aylar içerisinde yapmanız gerekiyor. Bizim tercihimiz de Mart ayından yana olmuştu.
Nasıl Gidelim?
Yürüyerek gidecek kadar vaktiniz olsaydı bu yazıyı okumazdınız diye düşündüğüm için en uygun uçuş rotasını vermekle yetineceğim. Yıl içinde yapılan kampanyalarla Bangkok’a yakaladığınız uçak biletinin arkasına 50-60 dolar bandında satılan bir bilet daha ekleyerek yaklaşık 1 saatlik uçuşla Siem Reap’a varabilirsiniz.
Biz de uçuşumuzu, Tayland’ın kuzeyinde olan Chiang Mai’den, Phuket’e geçerken araya 3 gün sıkıştırarak Bangkok’dan yaptık. Uçuş öncesi yanımıza sadece Kamboçya’da lazım olacak eşyalarımızı alarak büyük sırt çantalarımızı Bangkok’daki otelimizde bıraktık.
Sizin uçağınız da Siem Reap-Angkor Uluslararası Havalimanı'na inecek ki, burası Eylül 2023’de açılan yeni havalimanı ve muhtemelen tüm Kamboçya’da görebileceğiniz en lüks ve konforlu yer. Ben de havalimanına iner inmez “Bu adamlar bu parayı nereden bulmuşlar?” diye düşünerek yaptığım araştırmalarda öğrendim ki, Çinliler işletme geliri karşılığında inşa etmişler. Yaptığım hesaplara göre havalimanını önümüzdeki 2 milyon sene Çinliler işletecek. Neyse konumuza dönersek, havalimanı şehre yaklaşık 45 km mesafede. Yani eski havalimaninda olduğu gibi bir tuktuk yolculuğu söz konusu değil. Bu sebeple indiğinizde otele gitmek için taksi tutmak zorundasınız. Bir diğer seçenek de otelinizden transfer hizmeti istemek olabilir. Taksinin de, transfer hizmetinin de ederi 25-30 dolar bandındadır. Ben Chiang Mai’de fil kovalarken transfer ayarlamayı unuttuğum için havalimanında indikten sonra pazarlık ile bir taksiye bindik. İlk verdikleri fiyatı hatırlamasam da pazarlıkla 30 dolara yakın bir fiyata anlaştık. Kamboçya’da da Tayland’da olduğu gibi tüm fiyatların pazarlığa açık olduğunu belirtmeliyim. Ancak pazarlık yaparken, sizin için önemli olmayan birkaç doların burada yaşayan insanların hayat kalitesinde gözle görülür farklar yaratacağını da göz ardı etmeyin. Yolda şoförle önümüzdeki günlerde nerelere gitmek istediğinizi konuşursanız ona göre takip eden günler için de fiyat alabilirsiniz. Biz şoförün numarasını aldık ve “Biz seni ararız.” diyerek otelimize yollandık.
Nerede Kalalım?
Siem Reap büyük bir şehir sayılmaz dolayısıyla nerede kalırsanız kalın yapacağınız Angkor gezisi konusunda bir fark yaratmayacaktır. Ancak, “Ben buraya kadar gelmişim biranın fiyatının da 50 cent olduğunu görmüşüm gecenin bir yarısı otele çok yürümeyeyim.” derseniz, Pub Street çevresinde kalmaya özen gösterin. Biz, Pub Street’e 3-4 dakikalık yürüme mesafesinde olan ve geceliğine 30 dolar ödediğimiz The Urban Otel otelden son derece memnun kaldık. Otel Night Market’in caddesinde yer alıyordu.
Nereleri Gezelim?
Biz Siem Reap’de bir cuma sabahı varıp pazar akşamı ayrıldık yani 2 gece kaldık. Dolayısıyla seyahatimizi de buna göre şekillendirdik. Asıl amacımız Angkor’u ziyaret etmek olsa da, zamanı verimli kullanmak için elimizden geleni yaptık.
1.Gün
Otele bavullarımızı bırakmamızın ardından, iş ertesi gün yapacağımız Angkor gezisi için Tuktuk ayarlamak oldu. Daha önce yaptığım araştırmalara paralel şekilde otelin de yardımıyla 20 dolar karşılığında İngilizce bilen bir şoför bulduk ve küçük tur için anlaştık. Daha sonra bavullarımızı bırakıp öğle yemeği yemek üzere Pub Street’e yöneldik. Öğle yemeğini yerken, motosiklet kiralamak üzere yalnız bıraktığım eşimi, döndüğümde tabi ki serinlerken buldum.
Sizlere motosikleti şuradan kiralayıp buraya gidin diyemeyeceğim çünkü olay oldukça plansız şekilde gerçekleşti. Yine de bazı tavsiyelerim olacak;
Düşük cc scooterın günlüğü ortalama 10 dolar bandındadır. Motosiklet kiralayacağınız dükkanlar birbirinin çok benzeri ve her yerdeler. Kiralamadan önce google yorumlarına kısaca göz atın. Kötü tecrübeler edinenler genelde yorumlara bırakıyorlar.
Kiralama yaparken pasaportunuzu istiyorlar bu normal uygulama.
Ehliyetiniz Kamboçya’da geçerli değil yani, uygun sınıfta ehliyetiniz olsa bile yakalanırsanız cezası var. Polis çevirmelerinin olduğu noktaları ve cezaları kiralama yaptığınız yere sorabilirsiniz.
Küba’daki çevirmede Türkçe dışında dil bilmediğimi iddia edip ısrarlı anlaşamamam, Fas sehayatindeki çevirmede ise cezanın ne kadar olduğunu sorup sağ cebimdeki parayı çıkarıp son paramın bu olduğunu, bugün seyahatimin son günü olduğunu ve akşama uçağımın olduğu konusundaki ısrarım ceza yemeden güne devam etmemi sağlamıştı. Kamboçya’da işe yarar mı bilemem.
Kiralama yaptığınız yerden bir harita isteyin ve nerelere gitmeniz gerektiği konusunda tavsiye isteyin.
Kesinlikle alkollü motosiklet kullanmayın.
İlk kez motosiklet kullanıyorsanız doğuştan yeteneğiniz olduğunu düşünmeyin.
Kalın kafalı olduğunuzu kanıtlama çabanız yoksa kaskınızı takın.
Motoru kiraladıktan sonra çevrede olduğunu duyduğum bir at çiftliğine gittik. 2-3 saatlik bir at turu ile çevredeki tarlaların ve kalıntıların arasından geçme fikri oldukça cazip gelse de hayallerimizin suya düşmesi uzun sürmedi.
Ben “Toynağını seveyim, 88 kg taşıyamayan at da kendine at demesin.” diye söylenirken, Tuğçe, “Öyle deme üzülür.” diyerek atı sevmeye başlamıştı bile.
Seyahatimiz esnasında 88 kg olduğum için bana uygun at olmadığının söylenmesi üzerine, Tuğçe de verdiği “İyi günde kötü günde” sözünü hatırlayarak kahkahalarını gizlemeden benle motora geri döndü.
Siem Reap At Turu İçin Tıklayın;
Kilolarımdan gün içinde kurtulma ümidimiz olmadığı için nereye gittiğimizi bilmeden tekrar yola çıktık ve hala sebebini bilmediğim şekilde Phnom Kraom’a doğru yol almaya başladık.
Yolda adını bilmediğim bazı yerlerde durup şeker kamışı suyu içmeyi de ihmal etmedik ve şeker kamışı suyunun çok şekerli olduğu sonucuna vardık.
Hijyen takıntısı olanlar için ilk tercihlerden biri değil.
Bu kadar gezinin bugün için yeteceğine inandıktan sonra motorumuzu geri götürüp, seyahatimizin 524. Kamboçya’nın ise ilk masajını yaptırıp, akşamında Pub Street yolunu tuttuk.
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü en içten dileklerimle kutlarken…
2.Gün
Bugün Angkor’u göreceğimiz büyük gün. Tuktuk şoförümüz anlaştığımız saatte gelmedi hatta hiç gelmedi, otelimizden onun yerine bir başkasının geleceğini öğrendik. Sonunda iyi ki böyle olmuş diyeceğimiz bu değişiklik ile başladığımız güne, Angkor’da güneşin doğuşunu izleyerek devam ettik. Angkor gezisi başlı başına bir konu olduğu için, yakında buradaki linke tıklayarak Angkor hakkındaki detayları bulabileceksiniz.
Kendimizi öğlen attığımız otelde, siesta sonrası pek tabi masaj yaptırmaya gittik. Bu arada masaj fiyatlarının ayak masajı için 6-8 dolar, vucüt için de 15 usd bandında olduğu bilgisini de vereyim. Masaj yaptırırken bir gün önce tanıştığım ve artık bu koşullarda eski dostum sayılabilecek, bizi havalimanından otelimize getiren taksi şoförüyle, aracını tüm gün kiralayarak Floating Village’a gitmemiz ve akabinde bizi havalimanına bırakması karşılığında ertesi gün için 45 dolara anlaştık. Araç tahmini 2000 model Lexus marka bir arazi aracıydı. Kısacası arkadaşlar, Kamboçya’da 45 dolara çok zenginmiş gibi davranabilirsiniz. Masaj sonrası Siem Reap’in merkezini keşfetmek için yürümeye başladık ve bir miktar alışveriş yaptık.
Ertesi gün yapacağımız seyahatin de planını netleştirip, alışverişi de bitirmenin vermiş olduğu rehavetle, şaşırmayacağınız üzere tekrar Pub Street’e düştük. Akşam üzeri başlayan eğlenme serüvenimiz sabah 3 gibi otele varmamızla son buldu. Ertesi sabah yaptığım hesapta tüm cumartesi gecesi, ağzımız tatlansın diyerek, 35-40 dolar harcadığımızı farkettim ve Kamboçya’ya olan bağlarımın daha da derinleştiğini anladım.
Kova ile satılan kokteyllerin fiyatları ortalama 8-12 dolar.
3.Gün
Taksi şoförü anlaştığımız saatte bizi almak üzere geldi. Otelden check out yaparak bavullarımızı araca yerleştirip Floating Village Kampong Phluk için öğle saatlerinde yola çıktık. Taksi şoförünün “Buraya kadar gelmişken yol üstü bir esnaf lokantasında size ızgara kurbağa yedireyim.” teklifini, “Ziyade olsun koçero.” diyerek reddedip, bahsi geçen tezgahlara bakınmakla yetindik.
Yine oldukça orjinal bir tecrübe olan, Floating Village tecrübemizden, ayrıca bahsettiğimiz yazımız bittiğinde buradan tıklayarak detayları görebileceksiniz.
Floating Village’da güneşi batırmamıza müteakip havalimanına vardık ve yemek sonrası Bangkok için uçağımızı beklemeye başladık. Artık 45 dolara zengin hissettiğimiz saatler geride kalmıştı ama Phuket servüvenimiz yeni başlıyordu…