“Peru’nun İspanyollar tarafından fethi tek bir kişinin askeri ama her şeyden önce siyasi becerisiyle ilişkilendirilmektedir: 1477 yılında Trujillo de Extremadura’da bir soylunun gayrimeşru oğlu olarak dünyaya gelen Francisco Pizarro Gonzalez.”
“Peru’nun Kısa Tarihi” isimli kitapta, Peru’nun İspanyollar tarafından fethedildiği bölümün girişinde, Pizarro’dan bu şekilde bahsediliyor.
Aynı kitabı kaynak olarak kullanarak derlediğim bilgilerin ışığında, Pizarro’nun Peru’ya varışı ve sonrasında gelen İnka Devleti’nin çöküşünü özetleyeceğim.
Pizarro ve Fetih Çalışmaları
1477 yılında doğan Pizarro çocukluğu sonrasında, 1502 yılında Sevilla’dan Santo Domingo’ya asker olarak gitmiş. Santo Domingo’da İspanyol sömürü sistemine alışan Pizarro, 1513 yılında Panama’ya ulaşarak Pasifik Okyanusu’nun keşfine katılmış. Bu dönem, kendisinin ufkunda yeni zenginlik hayalleri belirmesinde önemli rol oynamış.
Ortakları Diego de Almagro ve rahip Hernando de Luque ile iş birliği sonrasında gözünü güney sahillerine diken Pizarro, Panama’daki faaliyetleri sonrası, Pasifik üzerinden güney seferine 1524 yılında başlamış. 1524 ve 1526 yıllarındaki seferleri başarısız olsa da, Horoz Adası isimli adaya ulaşmayı başarmış. Burada ise askerlerin bir kısmı geri dönerken küçük bir bölüm Pizarro’nun peşinden sefere devam etmiş.
1527 yılında nihayet bugünkü Tumbes bölgesinden(Peru’nun en kuzeyi) Peru’ya varan Pizarro’nun burada tanıştığı yerlilerden duyduğu zenginlik iştahını kabartmış. Gördüğü somut zenginlik kanıtlarından bazılarını ve 2 yerliyi yanına alan Pizarro vakit kaybetmeden İspanya’ya dönmüş.
1529 yılında, Kral V. Carlos’dan yazılı fetih yetkisi alan Pizarro, elde edeceği ganimetlerin yüzde 20’sini kraliyete bağışlamak koşuluyla aldığı destek ile, resmi olarak İspanyol fetih girişimini başlatmış.
İnkaların Siyasi Krizi
Hikayenin diğer tarafında ise, aynı dönemde İnka Krallığı siyasi bir kriz yaşamaktaymış. İnka Kralı Huayna Cupac’ın uzun zamandır Tumiampa’da olması, başkent Cusco şehrindeki elitleri rahatsız etmekteymiş. Huayna Cupac’ın 1527 yılında(muhtemelen İspanyollarla birlikte Amerika’ya gelip Panama’dan yayılmaya başlayan çiçek hastalığı sebebiyle) ölmesi sonrasında, oğullarından Cusco’da bulunan Huascar ile Quito’da bulunan Atahualpa taht için savaşmaya başlamış. Dolayısıyla Pizarro’nun geldiği dönemde devlet taht kavgası sebebiyle zaten siyasi olarak bölünmüş ve zayıflamaya başlamış. Pizarro bu çatışmalardan haberdarmış.

Cajamarca Çıkarması ve Athaulpa’nın Esir Edilmesi
Kasım 1532’de yaklaşık 180 asker ve 30 at ile Cajamarca’ya ulaşan Pizarro, Kral Atahulpa’ya görüşme isteğini bildirmiş. İspanyollar, Peru’ya varmadan daha önce, kuzeyde, yerliler üzerinde topların ve atların etkisini çoktan tecrübe etmişti. Buraya geldiklerinde, geçmişten gelen tecrübeleri sayesinde kurdukları pusu ile Athaulpa’yı esir almışlar.
Esir alınan Athaulpa, kefaret olarak esir tutulduğu odayı dolduracak kadar altın ve bunun iki katı kadar gümüş teklif edip sonraki aylarda kefaretini ödemiş. Fakat hazinenin teslimi sonrası, Athaulpa kız kardeşinden çocuk sahibi olmak ve kardeşini öldürtmek gibi hristiyan inanışına göre belirlenen suçlamalarla idama mahkum edilerek 26 Temmuz 1533 tarihinde öldürülmüş.
İnkaların İç Mücadelesi ve İspanyol Politikaları
Huayna Cupac’ın bir başka oğlu Chalcu Chimac’ı sarayında tutan Pizarro, Huayna Cupac’ın kızı Ines Huaylas’ı da eş olarak almış. Avrupa’dan gelen destekle ilerleyen süreçte Cusco’ya giren Pizarro’nun ordusu, takip eden dönemde 1540 yılına kadar bütün ünlü İnka şehirlerini ele geçirerek yeni şehirler kurmaya başlamış. Bu süreç içerisinde, 1535 yılında alınan Lima şehri, İspanyol yönetiminin başkenti yapılmış.
Bu dönemde, Pizarro’nun tahta getirdiği Manco İnka(Huayna Cupac’ın oğullarından bir diğeri) ve askerlerinin İspanyollarla birlikte direnişçilere karşı savaştığını da unutmayalım. Yani bir nevi hırsız içeriden olunca kapı kilit tutmamış diyebiliriz.
Her ne kadar daha sonra Manco İnka da, İspanyollara karşı savaşıp Cusco’yu geri almaya çalışsa da epey geç kalmış. Çünkü bu sefer de, Huayna Cupac’ın diğer bir oğlu, dolayısıyla Manco İnka’nın da kardeşi olan Paullu İnka liderliğindeki başka yerli birliklerin, İspanyolları desteklemesiyle bu hayal de suya düşmüş.
İspanyollarla iş birliğinin neticesinde iyi bir encomienda* kazanan Paulu İnca, 1543 yılında hristiyan olarak Cristobal adını alıp 1549 yılında eceliyle ölmüş. 1544 yılında öldürülen Manco Inca’nın yerine geçen oğlu Sayri Tupac’ın da direniş çabaları zayıf kalmasıyla artık İspanyollar baskın güce dönüşmüş.
Pizarro’nun Sonu
Madalyonun diğer tarafında ise, bu hayal edilemez başarılar, zenginliğin paylaşımı sorunlarını yanında getirmiş. Diego de Almagro 1538 yılında idam edilirken Pizarro da 1541 yılında, Almagro’nun oğlunun liderliğini yaptığı bir suikast ile öldürülmüş.
Anladığınız üzere İnkalar içindeki siyasi kaos, ve her dönem bir kısmının İspanyollarla iş birliği yapması, İnkalar adına hezimeti kaçınılmaz kılmış. Avrupalıların ekonomik vaatleri ve siyasi boşluğu ustaca kullanmaları küçücük bir birliğim milyonlarca nüfusu olan bir imparatorluğu kısa sürede yıkmasına yetmiş ve çok kısa sürede İspanya’nın en zengin kolonilerinden birine dönüşen Peru’nun kaderini sonsuza kadar değiştirmiş.
Nispeten farklı bir çerçeveden, bu olayın da incelendiği “Tüfek, Mikrop ve Çelik” kitabında ise yazar Jared Diamond;
Pizarro tesadüfen okuma yazma bilmeyen biriydi ama okuma yazma geleneğine sahip bir ülkenin insanıydı.
diyerek İnkaların çöküşüne değişik bir bakış açısı sunmuş ve aynı zamanda bize Pizarro’nun okuma yazma bilmediği bilgisini fısıldamış.
Sonuç olarak süreç, İnkalar adına, adeta Hacı Bektaş-ı Veli’nin “Bir olalım, iri olalım, diri olalım.” lafına tepki olarak ilerlemiş. Hal böyle olunca da, coğrafyadaki insanların kaderine, anadil olarak İspanyolca düşmüş.
*Encomienda : Peru’da encomienda, 1532 yılında İnka İmparatorluğu’nun İspanyollar tarafından fethini başlatan Francisco Pizarro’nun önderliğinde yürütülen seferdeki askerlere sunulan bir ödüldü. Yeni Dünya’nın sömürgeleştirilmeye başlandığı ilk dönemde toprağın ekonomik değeri çok azdı. Bir kişiye “encomienda verilmesi”, encomienda sahibine, yani encomenderoya, yerli halktan vergi toplama hakkı veriyordu.