Sagrada Familia
Dünyanın En Turistik Şantiyesi
Barselona deyince akla ilk gelen yer olan Sagrada Familia, bulunduğu şehirle özdeşleşmiş mimari eserler listesinde üst sıralarda yer alıyor. Biz de Barselona’ya kadar gitmişken, hem elalem ne der diye düşünerek, hem de Gaudi’ye bir fatiha okumak maksadıyla katedrali ziyarete karar verenlerdeniz. Haliyle ziyaret kaçınılmaz olunca, biraz turistik, haddimiz olmayarak biraz mimari, biraz tarih, biraz da magazin içeren bir yazı da şart oldu.
Sagrada Familia hakkında bilgi vermeden önce, Barselona’nın koruyucu azizi, Aziz George(Jordi)’nin çalkantılı hayatına bakmakta fayda var. İnanışa göre o dönem milletin çoluğunu çocuğunu yiyip, keyfine bakan bir ejderha, tam kralın kızını yiyecekken, Jordi en janti elbiselerini giyip ejderhanın karşısına dikilmiş. Elindeki mızrakla ejderhayı öldüren Jordi, ejderhanın kanından fışkıran bir gülü de kıza vermiş. Kendisi için ejderha öldürülen her kadın gibi, bu ablanın gönlü de Jordi’ye kaymış ve sanki olay sadece gül ile ilgiliymiş gibi, Jordi’nin bu jestinin anısına sevgililere gül verme geleneği başlamış. Aslen bir asker olan Jordi, Imparator Diocletianus’un hristiyanlara zulmedilmesine yönelik emirlere itaat etmeyip ve hristiyanlığı seçmiş. Yakalanıp işkence gördüğünde de dinine sadık kalan Jordi, çiçekçilik yapıp çok süper bir hayat yaşamak varken, böylece Aziz olmuş. Barselona ile alakasını çözemediğim Jordi, Kapadokya doğumlu olduğu için de Gaudi, Sagrada Familia’yı Kapadokya’ya sadık kalarak tasarlıyor ve pek çok yapısına bu hikayeye uygun şekilde ejderhalar yerleştiriyor.
1.Bitmeyen İnşaat
La Sagrada Familia’nın inşaatı, 1882’de başlamış ve hala yapım aşamasında. Her ne kadar seneye yani Gaudi’nin ölümünün 100. yıldönümünde bitirileceği rivayet edilse de bu ihtimal pek olası durmuyor.
Gaudi inşaat başlayınca evini buraya taşımış ve gecesini gündüzüne katmış ve 1908’de başka işler yapmayı tamamen bırakmış. 1926’da bir gün “Dışarıdan bir bakayım nasıl duruyor.” demiş olacak ki, rivayetlere göre eserine bakarak geriye doğru yürürken gelen tramvayı görmeyerek tramvayın altında kalmış ve hayata veda etmiş. Cenazenin Gaudi’ye ait olduğu ise ancak birkaç gün sonra şantiyedeki eksikliği hissedilince anlaşılmış. Bu eksiklik bir daha hissedilmesin diye midir bilinmez, naaşı da katedrala defnedilmiş.
İspanya İç Savaşı esnasında, 1936-1939 arasında, orijinal planların ve notların yanması sonucu inşaat tam bir kaosa dönüşmüş. Daha sonra inşaatın devam etmesi gerektiğini savunan şehir yönetimi çeşitli çalışmalar yapıp danışmanlar tutmuş ve inşaat mimarisine uygun olduğu düşünülen şekilde devam etmeye başlamış.
Diğer tarafta ise bunun, yapının mimarına bir hakaret olduğunu düşünenler varmış ki bunlardan biri de Salvador Dali’ymiş. Keza Dali, kendisinden istenen yardıma, “Lan öyle iş mi olur? Ayıp değil mi rahmetliye.” diyerek pas vermemiş. Kim bilir belki de para da anlaşamamıştır tabi. Şaka bir yana, Dali bu proje için “Kentin ortasında çürüyen bir diş gibi kalmalı.” demiş. Binada orijinal tasarımda olan taşlar yerine beton kullanılması ise, karşıt görüşlülerin en çok eleştirdikleri noktalardan biriymiş.
Tüm bunların yanında, olayın turistik kısmı sebebiyle inşaatın bilerek bitirilmediği de teoriler arasında.
2. Dış Mekan ve Cepheler
Katedralin, Barselona etrafındaki tepelerin en yüksek noktasından 2 metre daha kısa tasarlanmış olması, koyu bir katolik olan Gaudi’nin insan yapısı Tanrı yapısını geçemez inancından kaynaklanıyormuş. Keza en yükseği 170 metre olan toplam 18 kulenin, 12’si havarileri, 4’ü İncil yazarlarını, en yüksek kule İsa’yı ondan daha alçak olanı ise Meryem’i temsil etmek üzere tasarlanmış.
Katedral 3 cepheden oluşuyor;
Doğu - Doğuş(Nativity) Cephesi: Güneşin doğduğu yönde olan cephe Gaudi’nin en çok çalıştığı kısım. Detaylar zengin, organik ve neşelidir. Katedralin yapılmaya başlandığı ilk cephe burası ve inşaat bizzat Gaudi tarafından kontrol edilmiş. 1894 ile 1930 arasında yapılmış ve İsa’nın doğumuna atfedilen pek çok detay barındırıyor.
Batı - Çile(Passion) Cephesi: Güneşin battığı yönde olan cephe ölümü simgeliyor. Bu sebeple İsa’nın çilesini, ıstırabını yansıtmaktaymış. Doğu cephesine kıyasla oldukça sade kalan cephenin inşaatına ise 1954’de başlanmış ve 1987’de Subirachs’ın önderliğindeki heykeltıraşların son dokunuşlarıyla tamamlanmış.
Star Wars filmindeki karakterlere benzeyen heykeller de bu cephede.
Zira, hem Subirachs hem de Star Wars filminin yapımcısı George Lucas, Gaudi’nin bir diğer eseri olan Casa Miila’nın çatısındaki heykellerden ilham almışlar.
Güney - İhtişam(Glory) Cephesi: Henüz tamamlanmamış olan cephenin inşaatı 2002 yılında başlamış. İsa’nın görkemini yansıtan cephe için Gaudi’nin 1936 yılında tasarladığı bir model referans alınmış.
3. İç Mekan ve Büyüleyici Işık Geçişleri
İç mekan ise oldukça ferah olmasının yanında, renkli vitraylarıyla güneşli günlerde inanılmaz bir renk cümbüşü sunmakta. Işığın, mavi ve yeşil tonların “Doğuş Cephesi”nde, sıcak ve kırmızı tonların ise “Çile Cephesi”nde görülmesi Gaudi’nin dahiyane yorumlarından sadece biri. Bu renklerin geçişini net şekilde gözlemlemek için katedralin öğleden sonra ve güneşli bir günde ziyaret edilmesi elzem. Keza biz yağmurlu bir havada gittiğimiz için videolarla yetinmek zorunda kaldık.
Doğayı taklit eden mimarisinin her noktada göze çarptığı yapıda, taşıyıcı sütunlar adeta ağaçlar gibi dallanmış izlenimi veriyor. Gaudi geleceğin mimarlarının doğayı taklit edeceğini ve bunun mimarinin en doğru kullanımı olacağını iddia ederek, fikirleyle uyumlu bir eser meydana getirmiş.
Hikayesinin bir kısmına vakıf olduğumuz Sagrada Familia’nın inşaatı, bugün hala bağışlarla ve katedralin gelirleriyle devam etmekte. Dolayısıyla aldığımız her bilet ile inşaatın bitirilmesine yardımcı olduğumuz için Gaudi kadar olmasa da çorbada bizim de tuzumuz var diyebilmenin rahatlığı ile bu yazıyı bitirebiliriz.
*Casa Milà stok fotoğraf için “threeedil”e teşekkürler.






