Hayatımda ilk defa, önce bir organizasyon bileti alıp, uçuşumu ve seyahatimi daha sonra şekillendirdiğim serüven Inca Trail oldu. Sebeplerini uzun uzun açıklayıp yeterli bilgi verdiğimi düşündüğüm için bu yazı daha çok yürüyüş günlüğü konseptinde olacak. Buyrun bir gün öncesinden başlayalım;
Yürüyüşten bir gün önce turu satın aldığımız Machu Pichu Reservations firmasının Plasa de Armas’da bulunan ofisini ziyaret ederek kalan bakiyemizi kapatıp grubumuzun diğer üyelerini ve toplantı saatini bekliyoruz. Toplantı saati gelince başka kimse olmadığını öğreniyoruz, yani an itibariyle organizasyonumuz özel tura dönüşmüş durumda. Yürüyüş boyunca bize eşlik edecek David’den, mola yerleri, günlük yürüyüş rotası gibi genel geçer bilgileri aldıktan sonra, kamp boyunca taşınmasını istediğimiz eşyalarımızı, 4.5 kg’yi geçmemek koşuluyla içine koymak üzere boş çantalarımızı teslim alıyoruz.
Ertesi sabah 5.30’da otelimizden alınacağımız bilgisiyle toplantıdan ayrılıp otelin yolunu tutuyoruz.
Alpaca Expeditions firmasından edindiğim klasik inka trail rotasının yükseklik tablosu.
1.Gün - Güzel Bir Başlangıç
5.20’da otelin lobisinde hazırız ve servis aracını bekliyoruz.
Otelden alınmamızla başlayan yolculuğumuza yolda rehberimiz de katılıyor ve 2 saatin sonunda kahvaltı molası için Ollantaytambo’da duraklıyoruz.
Granola, omlet, meyve salatası, reçel, meyveli yoğurt ve kahveden oluşan kahvaltımızdan sonra tekrar yola çıkıp, yarım saat sonra Pisacucho’ya varıyoruz. Burası tüm tur gruplarının gelip son hazırlıklarını yaptığı, tura başlangıç noktası. Yürüyüşün başlayacağı noktada bulunan büyük otoparkta araçtan indiğimizde diğer firmalara ait grupların bazılarının bizden önce geldiklerini gördük. Bu arada, unutmadan her firmanın başka bir renk kullandığını da belirteyim.
Pasaport, bilet ve giriş izinlerinin kontrolünün ardından, 08.30’da bu noktada bulunan müzeye giriş yapıyoruz. Müzede izleyeceğimiz yolun 3 boyutlu bir görselinin yanında, bölgenin eko sistemi hakkında bilgi veren görseller ve yapılan kazılarda bulunan bazı arkeolojik kalıntılar mevcut.
Müzeden çıkıp 2-3 dakikalık bir yürüyüş sonrasında, giriş tabelasının önünde fotoğrafımızı çektiriyoruz. Urubamba Nehri’nin üzerindeki köprüden geçerek başladığımız yürüyüşümüz oldukça keyifli ilerliyor. Dün, ilk gün takip edeceğimiz rotanın, insanların yaşamlarının devam ettiği köylerin içinden geçeceği bilgisini aldığımız için yanımıza su almamıştık. Neredeyse her on dakikada bir su ve diğer ihtiyaçların satıldığı ve bölge sakinlerinin işlettiği minik marketleri geçiyoruz. Yani ilk gün için yanınızda su veya atıştırmalık taşımanıza gerek yok. Ayrıca bu marketlerde tuvalet (oldukça temiz) ve duş da mevcut.
12.30 sularında, Llactapata ya da Patallacta kalıntılarını görebileceğimiz bir tepeye varıyoruz. Burada, eskiden Machu Picchu için sebze meyve yetiştirildiği bilgisini alıyoruz. Tarım teraslarının üst kısmında, tarım yapan ailelerin evleri konumlanmış. Alt kısımda, fotoğraf açısına göre en uzak köşede bulunan yalnız yapının ise Güneş Tapınağı olduğunu öğreniyoruz.
Biraz daha ilerlediğimizde, Willkaraqay’a varıyoruz. Burası bir İnka kalesi ve askeri maksatlarla kullanılmış.
Yürüyüşümüze devam edip, konforlu sayılacak bir tempoda öğleni buluyoruz ve ilk yemek molamız için 13.30’da duruyoruz. Llactapata’ya vardığımızda öğle yemeğimiz 15 dakika içinde hazırlanmış oluyor. Menüde çorba, sebzeli avakado dolması, prinç pilavı, kızarmış patates ve soslu balık var.
Yemek sonrası, 14.00 gibi tekrar yola koyulup, 14.30’a kadar rahat bir yürüyüş yapıyoruz. 14.30’da rotamızdaki ilk tırmanış bizi karşılıyor. 20 dakika süren tırmanışımız sonrası mola verip soluklanıyoruz. Akşama kadar küçük molalarla duraksadığımız yolculuğumuz sonrası saat 16.00 gibi Wayllabamba’ya varıyoruz.
Wayllabamba yine izinlerin ve porterların yüklerinin ağırlığının kontrol edildiği bir kontrol noktası. Burayı geçip 20 dakika daha yürüyerek, ilk gün için kalacağımız kamp noktasına ulaşıyoruz. Henüz yürüyecek enerjimiz olması sebebiyle ertesi günü kolaylaştırmak adına, burada kalmayıp 40 dakika daha ilerleyerek Ayapata’ya ilerlemek istesek de, sebebini hala anlamadığımız şekilde, isteğimiz rehberimiz tarafından kabul görmüyor. Akşam yemeği menüsünde, çorba, prinç pilavı, tavuk but, patates ve garnitürler var.
Yemeğinin ardından yıldızların altında uyuyakalıyoruz. Kamp alanımızın rakımı 3000 metre.
Akıllı saatlerimizdeki kayıtlara göre;
Ben, 18,64 km boyunca toplam 3565 kalori yakmıştım.
Tuğçe, 16,28 km boyunca toplam 2550 kalori yakmıştı.
2.Gün - “Bunu Neden Yaptık?” Günü
Turun en zor gününe 5.00’da uyanıp, kahvaltı ile başlıyoruz. Gömdüğümüz omlet sonrasında, 6.00’da Dead Woman Pass’ı geçmek üzere yürümeye başlıyoruz. İlk molamızı yaklaşık 30 dakika sonra bir önceki gece konaklayamadığımız Ayapata’da veriyoruz.
Yol boyunca tanıklık ettiğimiz manzara tarif edilemez cinsten.
Ayapata sonrası, 1.5 saat boyunca orman içerisinden tırmanarak ve yolda diğer grupları geçerek Llulluchapampa Kamp Alanı’na varıyoruz. Burası Machu Picchu’ya kadar, su ve benzer ihtiyaçlarınızı satın alabileceğiniz son nokta. Tabi medeniyete uzaklığınızla doğru orantılı olarak buradaki su fiyatlarının da rakım ile birlikte yükseldiğini söylememe gerek yok. Şişe suyumuz bittiğinde kaynatılıp soğutulan su içmeye başlayacağız. Hedefim Tuğçe’nin, klor tabletiyle havuz aroması kazanan sudan en az miktarda içmesi olduğu için buradan aldığım bol miktarda suyu çantama atıyorum çünkü yol arkadaşı olmak bunu gerektirir.
Llulluchapampa sonrası artık iyice dikleşen merdivenlerde, dinlene dinlene yürüyoruz. Fotoğraf çekmek üzere soluklanırken, sabah yola çıktığımız noktadan beri son 4 saatte 1000 metreden fazla irtifa kazandığımızı, 4000 metreyi geçerken zorlandığımızda anlıyoruz. Llulluchapampa’dan sonra 1.5 saat geçerken, Dead Woman Pass’e ulaşmayı başarıyoruz.
Dead Woman Pass geçidinin gerçek adı Abra Warmiwanusca. Ancak geçidin belirli bir noktadan kadın silüetini andırması (biz pek benzetemedik) ve geçmişte yakınında bir kadın mumyası bulunması, adının zamanla böyle anılmasına sebep olmuş.
İlk ve en önemli olduğunu düşündüğümüz sınavımızı verip, Dead Woman Pass’i geçerek Pacaymayo Vadisi’ne doğru inişe başlıyoruz.
Yolun tamamı iniş ve 1.5 saat sürüyor ve 11.45 gibi kamp alanına varıp yemeğe oturuyoruz.
Menümüzde; çorba, sebzeli et yemeği, haşlanmış mısır, çoban salata, şehriyeli prinç pilavı ve çorba var.
Paqaymayu, normal seyrinde ilerleyen 4 günlük inka trail yolcularının bir kısmı için 2. gecenin konaklama noktası. Yani 2. gün burada son buluyor. Ancak biz, yemek sonrası tekrar yola düşüyoruz. İlk hedefimiz Runqurakay kalıntıları.
Kalıntıların yanında küçük bir mola vererek yeni bilgileri çantamıza atıyoruz.
Dairesel bir mimariye sahip olan Runqurakay “Chasqui”ler için yapılmış bir "Tambos”. 18-25 yaş arası gençlerden seçilen Chasqui’ler hızlı koşabildikleri için haberci yani ulak olarak kullanılmışlar. 12 km’de bir yapılan merkezlerden (Tambos) biri olan (bir çeşit postahane binası) Runqurakay gibi noktalarda, haberi getiren Chasqui dinlenmeye başlarken bir sonraki istasyona zinde bir Chasqui haberi vermek üzere koşarak devam edermiş. Chasquiler tamboslara yaklaşırken hayvan boynuzundan yapılmış aletleriyle ses çıkarır, böylelikle varacakları yerde bekleyen chasquilerin hazırlanmasını sağlarlarmış. Haber ise genelde, inkalara özel bir kayıt sistemi olan “quipu” ile taşınırmış. Yazılı bir alfabeleri olmayan inkalar, önemli bilgileri ipliklerin üzerine attıkları düğümle şifreleyerek adına “quipu” demişler. İspanyol işgali sonrasında, önde gelen tüm İnka liderleri öldürüldüğü için quipuları yorumlayacak ya da sonraki kuşaklara bu bilgiyi aktarabilecek kimse kalmamış. Kalıntı sonrası devam ettiğimiz yolumuzun üzerinde irili ufaklı lagünler görüyoruz.
2. sınavımız olan yaklaşık 4000 metre yüksekliğindeki Runqurakay geçidine, 1.5 saatlin sonunda ulaşıyoruz.
Runqurakay sonrası tekrar aşağıya doğru inmeye başlıyoruz. İnişin ilk on dakikası tüm yol boyunca gördüğümüz-Gringo Killer dışında- en dik merdivenlerden oluşuyor.
Yarım saatin sonunda Sayacmarca kalıntılarına ulaşıyoruz. Sayacmarca için, yoldan çıkıp yaklaşık 100-150 basamak kadar fazladan bir merdiven çıkmayı göze almak gerek. Bir uçurumun kenarında olması sebebiyle bazen havada asılı durduğu söylenen Sayacmarca, Quechua dilinde “Ayaktaki insanlar” anlamına geliyormuş. Tarım terasları ve dini yapılar olan komplekste geçmişte 200 kadar kişinin yaşadığı düşünülüyormuş.
15 dakikalık bir yürüyüşün ardından önünden geçtiğimiz nispeten küçük kalıntıların adı ise Qonchamarka.
Burası da tarım terasları şeklinde dizayn edilmiş ve aynı zamanda hasat edilen ürünlerin depolanması için de yapılar oluşturulmuş.
Buraya, 20 dakika mesafede bulunan Chaquicocha bir çok tur grubunun geceyi geçirdiği kamp alanı. Bu kamp alanına vardığımızda saat 16.30’du. Ertesi günü daha da kısaltabilmek ve turu 3 günde tamamlayabilmek adına rehberimizden gelen sonraki durağa kadar 1 saat daha yürüme fikrini kabul ettik.
Sonraki durak, Phuyupatamarca’ydı fakat 1 saat uzaklıkta değildi… Başlayan yağmurla birlikte enerjimizin sonuna gelirken yolda farkettik ki önümüzdeki mesafenin çoğu yokuş yukarıydı. Şimdi bu yazıyı kaleme alırken daha net anlıyorum ki sanırım tüm yürüyüşün bizi en çok zorlayan kısmı bu, hatta geçirdiğimiz son yarım saatti, çünkü mental olarak hazır olmadığımız tek nokta bu farklılıktı. Yine de kayalara oyulan tünelden geçişimiz ve uçurumun kenarında ilerlediğimiz hat ile sanırım en unutulmaz kısım da yine bu kısımdı.
Yaklaşık 40 dakikasını yukarı doğru çıktığımız 1.5 saatin sonunda geceyi geçireceğimiz, yürüyüşümüzün en yüksek 3. geçidi olan, 3600 metre yüksekliğindeki Phuyupatamarca’ya vardık. 3 geçidi de tek günde tamamlamıştık…
Akşam yemeğinde; çorba, tavuk göğüs, mücver ve makarna vardı.
Akıllı saatlerimizdeki kayıtlara göre;
Ben, 25,57 km boyunca toplam 4814 kalori yakmıştım
Tuğçe, 18,73 km boyunca toplam 3054 kalori yakmıştı.
3.Gün - Finale Doğru
Kaldığımız yer bulutların üzerinde olmasıyla nam salmış bir yerdi ve dün yolda geçirdiğimiz günün ödülü olsa gerek, mükemmel bir sabaha uyandık.
Dünden kalan yorgunluğumuzu hissetmeye devam ederken 06.30’da oturduğumuz kahvaltıda kızarmış muz ile pankek yiyip 07.00’da tekrar yola koyulduk.
İlk durağımız zaten yanıbaşımızda olan Phuyupatamarca Kalıntıları’ydı. Burada daha önce farklı yerlerde edindiğimiz bilgileri pekiştirecek şekilde And Haçı - Chakan - nın anlamını ve temsil ettiklerini rehberimiz David’den bir kez daha dinledik.
Phuyupatamarca hakkında topladığımız bilgiler ışığında buranın astronomik gözlemler için kullanıldığını öğrendik. Bunun yanında ayrıca Machu Picchu öncesi yolcuların - hacı adaylarının - arınma yerlerinden biri olduğu bilgisini aldık. Fakat arınmaktan kasıt suyla yıkanmak değil daha çok ruhsal bir arınmaymış. Amaç yolculuğun son kulvarına daha dingin bir şekilde devam edip Machu Picchu’ya temiz bir şekilde varabilmekmiş.
Phuyupatamarca’dan yola çıkarken, dün yaptığımız yolculuk sonrası bugünün küçük bir orman gezintisi gibi olacağı umudunu taşıyorduk. 1 saat süren yokuş aşağı yürüyüşümüze, küçük bir mola ile ara vererek manzaranın tadını çıkardık.
Daha sonra devam ettğimiz yol yine yokuş aşağı ve zaman zaman düzlükler şeklindeydi.
Yol boyunca, dün olduğu gibi oyulan kayalar ie yapılan tünellerden geçmek oldukça etkileyiciydi
Sonuç olarak Phuyupatamarca’dan çıktıktan sonra, çoğunluğunu orman içinde ve kelebeklerin eşliğinde geçirdiğimiz 2 saatin sonunda Intipata’ya ulaşmayı başardık.
Intipata’da oturup vadiyi izlemek mükemmel bir histi. Belki bildiğimiz dünyanın çatısında değildik ama bilmediğimiz başka bir dünyanın zirvesinde olduğumuz kesindi. Pek çok farklı yerde, pek çok manzara görmüş olmama rağmen burada otururken hissettiklerim hepsinden farklıydı.
.
Buradan yaklaşık 25 dakikalık ve tamamı aşağı yönlü bir yürüyüşle ilerlemeye devam ediyoruz.
Yürüyüşümüz sonrasında, rota üzerindeki son kamp noktası olan Winay Wayna’ya ulaştık. Winay Wayna’da eskiden bir adet pub bulunmaktaymış ancak yaklaşık 15 yıl önce kapatılmış.
Winay Wayna’daki kamp alanımıza çok yakın olan, fakat normalde yolumuz üzerinde olmayan kalıntıları görmeden devam etmenin Inkalara büyük bir haksızlık olacağını düşündüğümüz için çantalarımızı kamp alanına bırakarak, kalıntılara doğru yürümeye başladık. 15 dakika sonunda vardığımız kalıntılar Machu Picchu’dan sonra en önemli 2. nokta olarak değerlendiriliyor.
Machu Picchu’ya biri kutsal - hac yolu diyebiliriz- biri ticari olmak üzere 2 ayrı inka yolundan ulaşılıyor. Bu 2 yol ise Winay Wayna’da buluşuyor. Dolayısıyla ticari yolu izleyerek gelen yolcuların arınma ritüelleri için Winay Wayna bir arınma merkeziymiş. Bunun ile birlikte tarım terasları, evler ve bazı tapınaklar da mevcut.
Rehberimizden Winay Wayna’nın orijinal halini %55 oranında korunduğu bilgisini aldık ki bu oran Machu Picchu için %85 olarak anlatılmakta. Buraların korunmasındaki en büyük sebep ise kuşkusuz İspanyolların hiç bir zaman buraları bulamamış olması. İç kısımlara kaçarken arkalarında bıraktıkları köprüleri ve yolları tahrip eden İnkalar sayesinde, Winay Wayna’yı gezerken herhangi bir kilise görmüyoruz.
Kamp alanına dönüp öğle yemeğinde pirinç pilavı, tavuk, sebze yiyoruz ve nihai kararımızı veriyoruz. Bugün Machu Picchu’ya varıp yolculuğumuzu sonlandıracağız. Porterlarımıza ve aşçımıza bahşişlerini verip, vedalaşma seremonisinden sonra ilk olarak kontrol noktasına ulaşıyoruz. Eğer geceyi burada geçirmiş olsaydık, sabah 3.00 gibi gelip bu kontrol noktasında sıraya girecektik. 05.30’da açılan kontrol noktasından geçtikten sonra, tüm gruplarla psikojik bir yarış içinde Sun Gate’e yürüyüp, güneşin doğuşunu Sun Gate’de izlemeyi hedefleyecektik.
Ancak bu bize çok mantıksız geldi, keza ne gece kontrol noktasının kapısında beklemek, ne karanlıkta yol almak, ne de bu mevsimde Sun Gate doğrultusundan doğmamasına rağmen güneşin doğuşunu yaklaşık 150 kişi ile izlemek fikri pek çekici değildi. İstatistiksel olarak, sis olma ihtimalinin sabah daha yüksek olması da cabası olduğundan biz bu kısmı öğle saatlerinde geçmeyi tercih ettik.
Kontrol noktası sonrasında, yaklaşık 25 dakikası yokuş yukarı olmak üzere 1 saat 20 dakikalık yürüyüşümüz boyunca sağ tarafımızda Urubamba Vadisi’nin manzarası bize eşlik etti. Sonunda, Sun Gate arkasında bulunan “Gringo Killer” diye adlandırılan merdivenlere ulaştık. “Gringo” kelimesi, aslen Meksika’da Amerikalılar için kullanılmaya başlansa da, zamanla Latin Amerikalı olmayan herkes için kullanılan bir kelimeye dönüşmüş. Bu ismi bu merdivenlere kim takmış bilmiyorum ama sadece 50-60 basamak olması sebebiyle, merdivenlerden boşuna korktuğumuzu anladık. Sonuçta son 3 günde ne merdivenler çıkmıştık…
Gringo Killer’ı da tamamladıktan sonra Sun Gate'‘de bizi yağmurlu ve puslu bir hava karşıladı. Fakat bu hava tadımızı kaçırmazdı çünkü başarmıştık.
Her ne kadar fotoğraflarda çok net çıkmayacak olsa da, Machu Picchu’yu görebiliyorduk ve zihnimiz bize oyunlar oynamaya başlayana kadar gördüklerimiz belleğimizde kalacaktı. Buradan sonra güle oynaya yürüyeceğimiz ve nispeten yokuş aşağı son 45 dakikalık yolumuz kalmıştı
Yaklaşık 25 dakika sonra önünden geçmek üzere olduğumuz büyükçe bir kaya dikkatimizi çekti. Özel görünen 3 basamaklı kayanın anlamını rehberimize sorduk.
David bu kayanın bir çeşit sunak olduğunu, Inkaların Machu Picchu’ya sağlıkla ve güvenle vardıkları için kutsal sayılan koka bitkisinin yapraklarından 3 tanesini kayanın üzerine bıraktıklarını söyledi. Biz de ritüele uygun davrandık ve 3 adet koka yaprağını dileklerimiz eşliğinde sunduk…
Tam ilerlerken yerde deniz kabuğunu andıran küçük bir taş gördüm ki bu taşı eve getirmekle getirmemek arasında uzun süre tereddüt yaşadım. Ancak Tuğçe’nin dediği gibi taşın yeri orasıydı. Inkaların yanlarında taşıdıkları küçük taşları geldikleri duraklarda, büyük taşların üzerine koyarak şükretme ritüelleri gerçekleştirdiklerini ise daha öncesinde öğrenmiştik. Biz de biraz İnkalığımızdan biraz da Bektaşiliğimizden “Hayırlı gelip, hayırlı gidesin” diyerek taşı yaprakların üzerine koyup yolumuza devam ettik.
İlerledikçe, açan da havanın mutluluğu ile 10 dakika sonrasında sol tarafımızda büyük bir taşı daha geçtik. Machu Picchu Dağı’nın kopyası şeklinde kesilen taşın çok yakınında geçmişte köpeğiyle birlikte bir mumyalanmış bir cenaze bulunduğu bilgisini aldık.
Artık son düzlükteydik ve tek yapmamız gereken yön tabelalarını takip etmekti.
4 gün sürmesini planladığımız yolculuğumuzda 3. günün sonunda Machu Picchu’ya varmıştık.
Çektiğimiz fotoğraflar sonrası Aguas Calientes’e gidecek otobüslere doğru yol alırken yorgun bedenimizi, ayaklarımız değil dinç zihnimiz taşıyordu. Bu mükemmel yolculuğun sonuna gelmiştik, ancak işimiz henüz bitmemişti; ertesi gün Machu Picchu’yu bir kez daha ziyaret edecektik…
Akıllı saatlerimizdeki kayıtlara göre;
Ben - 21,01 km - Toplam 3677 kalori
Tuğçe - 17,55 km - Toplam 2490 kalori